Başlık her ne kadar “click-bait” niteliğinde olsa da aslında bu yazının tam olarak kastetmeye çalıştığı noktanının en net özetini ifade ediyor. Yakın zamanda insanların, insanca yaşamak için mahremiyete ihtiyaç duymasının maddi gerekliliklerinden biri üzerine düşünme fırsatı buldum. Bu o kadar temel bir gereklilik ki; hava, su gibi maddi kaynaklarla kıyaslanabilecek kadar elzem ve tükenebilen bir kaynak: Gürültü. Ses veya ışık gibi toplumun ortak eylemlerinin yarattığı bilgi gürültüsü bahsetmek istediğim.

Bu iddialı ifadeye nasıl vardığımı açıklamak isterim. Ne zaman Claude Shannon’un bilgi teorisine ve entropi kavramına görece yüzeysel bir hakimiyet elde ettim, dünyayı bir daha eskisi gibi görmeyi başaramadım. Neredeyse bilişsel yapıtaşı sayılacak bu kavramı bilen herkes bu durumu yaşıyor mu bilmiyorum lakin çok açıklayıcı ve kimi zaman korkutucu bir araç olduğu kesin. Şayet bilgi ile hayatını karartmak isteyen biri var ise bu konuyu hararetle tavsiye ederim. Evren asla tekrar eskisi gibi olmuyor. Profesyonel yaşamım dahil güvenlik ile uğraşınca hali ile her olağan şey bir anda entropi sorunu haline geliyor.

!!!Spoiler Alert!!!

You are being watched. The government has a secret system, a machine that spies on you every hour of every day.

Şayet bu konuya ilginiz bu noktaya kadar okumanıza yetti ve Person of of Interest dizisini izlemediyseniz ilk iş buna zaman ayırmanızı öneririm. Çığır açan bir yapım olmasa da 10 yıl sonra içinde bulunduğumuz dünyanın kehanete varacak derece bir benzerini izlemek ilginç bir deneyim sayılır. Yakın zamanda diziyi tekrar izleme kararı alınca 10 sene öncekinden farklı şeyleri tespit etme imkanım oldu. Basitçe dizi ABD hükümetinin herkesi ve her şeyi izleyen gizli bir sistemini ve yaratıcısının devletin ilgisiz bulduğu suçlarla kişisel polisiye hikayesini anlatıyor. 11 Eylül saldırısının ardından ortaya çıkan bu sistem yaratıcısının ahlaki/siyasi tercihleri itibari ile sadece incelemek üzere “ilgili kişilerin” kimlik numaralarını veriyor. Hali ile amaçlandığının dışında bir şekilde kullanılmasına imkan bulunmuyor. Genel olarak dizi polisiye maceralar ile insanlığın arasına bir makina tanrı karıştırmanın ahlaki tartışmaları arasında geçiyor. Elbette tanrı bir kere yaratılabilince tekrar yaratılmasına da engel kalmıyor.

The numbers never stop coming, Mr. Reese.

Dizinin ilerleyen bölümlerinde sevgili makinemize, teknik ve ahlaki sınırları olmayan rakip bir makine rakip oluyor. Sınırsız kaynağı olan idealist eski bir MI5 ajanı tarafından hayata geçirilen rakip makine derhal kahramanlarımızın makinesi ile rekabete giriyor. Her şeyi gören ve izleyen bir tanrının bir rakibin doğuşuna nasıl engel olamadığı biraz bulanık kalsa da kahramanlarımıza son çare olarak bir meclis üyesini öldürmeleri imasında dahi bulunuyor. Kahramanlarımız bunu yapmayı tercih etmediğinden Samaritan devreye giriyor ve tek hedef olarak insanlığı koşulsuz bir şekilde düzeltmeye yönleniyor. Bu düzeltme, hakkında bir süre bilgi topladığı insanlık içindeki sapkın ve düzen bozan kişilerin imhası ile sonuçlanıyor.

Set out to correct the world’s wrongs and you’ll almost certainly end up adding to them. Harold Finch

Burada doğan soru her şeyi gören, duyan ve en kötüsü anlayıp hatırlayabilen bir varlık karşısında bireyin ne yapabileceği veya nasıl var olacağı sorusu. Dizi bu korkunç gerçekliği birkaç bölüm izleyiciye kahramanlarımızın köşe bucak saklanması ile sunsa da teknik büyücülükle hile yaparak Samaritan’a görünmez oluyorlar. Tabii bu olağandışı bir şey yapmayıp kendilerine verilen sahte hayatı tutarlı şekilde yaşamalarına bağlı oluyor. Dizi bu tutarlılık zorunluluğunu keyfi şeklilde bozarak dilediği gibi kullansa da gerçekten böyle bir saldırgana karşı ne yapılabileceği sorusu üzerine düşünmeye değer sanırım.

Günlük hayatımızda bu tip endişeler altında değiliz. Hatta sürekli takip edildiğimize ilişkin gerçekten bir bilgi ortaya çıktığında dahi bunu pek umursamıyoruz gibi görünüyor. Bu zamana kadar bu gerçekliği insanların soyut olgular karşısındaki sefil algılarına ve tembelliklerine vermiş olsam da aslında imkansızlığın verdiği bir boşverme daha anlamlı bir cevap olarak gelmeye başladı. Güvenlik nihilizmi olarak bilinen bu yaklaşım, çözümü olmayan sorunlar karşısında tüm savunma çabalarının terk edilmesini ifade ediyor. Özellikle her yaygın güvenlik açığının ortaya çıktığı durumda ortaya atılan bu yaklaşım ile sürekli bir mücadele gerekiyor. Keza her tür savaşta olduğu gibi karşı tarafın umudunun kırılması ilk başarılmak istenen hedeflerden biri. Lakin dizimizde Samaritan’ın ortaya çıkardığı dünya neredeyse imkansızlık olarak anılacak düzeyde karşı koyulamaz nitelikte. Özellikle üzerine düşünülünce saklanılacak bir yerin kalmaması ne ifade ediyor gerçekten? Ya kalabalığa karışma, sürü ile hareket etme? Dizideki kahramanlarımızın her şeyi gören varlığa karşı yapmaya çalıştıkları tam olarak bu olsa da sihirli imkanları olmadan bunu nasıl başarabilecekleri sorusu cevaplanmaya veya en azından anlaşılmaya değer.

It’is not about winning anymore, it is about survival. Root

Her iki makinenin veya bugün erişimimiz dahilindeki takip sistemlerinin de en önemli becerisi örüntüleri bulabilmeleri. Bunun için yeterli veri sunulduğunda sistem görünürde alakasız olan şeylerin ilişkilerini kurarak bunlardan sonuç çıkarabiliyor. Yapılan çıkarımları anlamlandırma becerisi ise şimdilik dizideki hayali makinelerin gücünde. Bu ilişkilendirme gürültüden sinyali ayırmaktan ibaret. Elbette determinist dünyada gürültü diye bir şeyin olmadığı sadece eksik bilginin var olduğunu düşünürsek aslında makine sadece toplanan verinin entropisini düşürüyor. Bu konuda yakın zamana kadar insanların evrende tekeli söz konusuydu. Bir şeyi gözlemlemek ve bilinçli olarak gözlemleri not alabilmek doğal olarak var olan bir olay değil sadece bilincin getirdiği bir özellik. Homo Sapiens türü çevrelerinden topladıkları verileri anlamlandırarak bilgiyi, elde ettikleri bilgiden çıkardıkları sonuçlarla anlayış oluşturabildikleri ve bunu yeni nesillere aktarabildikleri için bugünkü konuma varabilmiş durumda. Bu hiyerarşi R.L. Ackoff’a ait. İnsanların ve oluşturdukları toplulukların veriyi ile bilgiyi işleme kapasitesi ise sınırlı. Bu sınırı aşmak için yaptığımız bilgisayarlar ise bizi kozmik anlamda gölgede bırakacak kadar iyiye gidiyorlar. En azından verileri işlemek konusunda. Ackoff’un piramidinde varamadıkları nokta elde edilen bilgilerden bir yordam çıkaramamaları. Başka bir deyiş ile örüntüleri anlamlandıramamaları yani aslında hala aptal olmaları. Bu açığı hala insanlar kapatıyor fakat bunun değişmesi sadece bir zaman meselesi. Dizimizdeki makineler tam olarak bunun gerçekleştiği bir zamanı hayal ediyor.

Bu saçmalık gerçekten ne ifade ediyor diye sorarsanız, cevap mahremiyetin var olduğunu düşündüğümüz alan ve zamanların yok olması demek. Şöyle basit bir düşünce oyunu yapalım. Bir yere gideceksiniz ve bu yolculuğu yaptığınızın bilinmesini istemiyorsunuz. Çok güzel! Günümüzde medeniyetin bu imkanı size sağlıyor olması ve bunu kriminalize etmemesi gerekir. Bu amacınızı gerçekleştirmenize engel olan ve bugün için geçerli şeyleri sayalım: kameralar, cep telefonunuzun yaydığı kimlik bilgisi, ulaşım araçlarının takibi, çevrenizdeki insanlar. Bunlardan pekala sakınabilirsiniz. Yüzünüzü gizler telefonunuzu evde bırakır hedefinize yürür ve insanlarla temas etmezseniz tanınmayabilirsiniz. Tabii bu içinde yaşadığınız dünyanın içerdiğini düşündüğünüz gürültüye inancınız ile ilgili. Belki yüzlerce kamera ve göz tarafından izlenecek ve kaydedileceksiniz lakin dikkat çekmezseniz kimse bunlara bakıp bir sonuç çıkarmaya çabalamayacaktır. Hali ile toplumsal gürültünün altında dilediğinizi özgürce gerçekleştirmiş olacaksınız. Lakin her şeyi gören ve anlayan bir makine bu durumun anında sıradışı bir şey olduğunu, yani sizin gürültüye kaybolduğunu düşündüğünüz sinyali anında anlayacaktır. Fark edileceği üzere makine aslında varsaydığımız yaşamın olağan gürültüsünü aslında yok etmiştir. Sessizlikte her şey sinyaldir.

Peki makine ne yapabilir; yüzünüz gizli ve sizi tanımlayan hiç bir şey yok değil mi? Üzerinizdeki kıyafetleri daha önce giydiniz mi? Kendi evinizden mi yola başladınız? Adım hızınız ve aralığınızı değiştirebiliyor musunuz? Gittiğiniz yolu daha önce kullandınız mı? Gittiğiniz yere varıp amacınızı elde ettikten sonra yok olabilecek misiniz? Bu sorular elbette retorik. Gerçek, insanların açıkça alışkanlıklara ve belirli örüntülere bağlı olduğu. Tamamen rast gele bir noktada bir anda belirip göreviniz sonunda toz olup yok olamayacaksanız bu makineden saklanabileceğiniz hiç bir yer yok demektir. Etkin olarak makine tarafından toplumsal gürültü öyle bir seviyeye düşürülmüştür ki herkesin olağan yaşamının yarattığı bu minimal gürültü içinde hareket edip gürültünün aksine bir şey yapmanız mümkün değildir artık. Bu tehdit ile yaşamadığımız için bunu çok düşünmüyoruz ama modern bir metropolde isteyen ve imkanlara sahip biri bir hayali makine dahi olmadan tüm hayatınızı iyi bir yakınlığa kadar takip edebilir. Gerçek hayatımızda şu anda tek eksik olan bunun otomatize edilmesi veya edildiğinin ifşa edilmesi. Yani insanlığın yordam/anlayış tekelinin kırılması.

When the whole world is watched, filed, indexed, numbered, the only way to disappear is to appear, hiding our true identities inside a seemingly ordinary life. You’re not a free man anymore, Harold. You’re just a number. We have to become these people now, and if we don’t, they’ll find us, and they’ll kill us. Root

Bunun ne ifade ettiğini anlamak için aslında tarihte geriye gitmek iyi bir deneme olur. Çok geri gitmeye de gerek yok bu bakımdan. Bugün yetişkin olan insanların bir nesil öncesine gidildiğinde, insanlara ilişkin ne kadar az bilginin kaldığına şaşkınlıkla şahit olabilirsiniz. Bu dönemlerin gürültü eşiği bunu düşürebilecek berim imkanlarının (ör: Makine) ve verinin yokluğunda (ör: modern gözetim toplumu) öyle yüksektir ki belki sadece tanınmadığınız bir yerde bulunmak bile kendinizle ilgili hiç bir şeyi değiştirmeden size toptan yeni bir insan gibi yaşama imkanı sağlayabilir. Bugün o yere gitmek ve gittiğinizi belli etmemek için tek imkanınız yürümek ki bunu kameralara göstermeden yapmanız gerekli. O eski zamanların gürültüsünün üstüne çıkan sinyaller ancak o günün haberleri ve gündemleri olan şeyler olarak bugüne gelebilmiş durumda. Bugün sosyal medyada gündem olan şeylerin sıklığı ve fazlalığını düşünürseniz sihirli bir makine olmadan da kendi elimizle gürültü eşiğini hatrı sayılır derecede aşağı çekmiş durumdayız. Tüm bunları bir çatı altında toplayıp otomatize edersek –FAANG– işte size makine.

Dizide makine insana ilişkin sağduyu ve iyiliği temsil ederken, Samaritan soğuk algoritmaları ve mutlak optimizasyonun katı koşullarını izleyiciye gösteriyordu. Makine türlü kötülüğü ve sapkınlığı bilse de bunu insanlığın bir özeti, özgür iradenin bir cilvesi olarak görürken, samaritan bunun düzeltilebilecek bir sorun olduğu inancındaydı. Bir bakıma samaritan’a hak vermemek elde değil. Dizi de bu bakışı ciddi şekilde savunuyor lakin batı liberalizminin zaferi gerektiğinden, sadece bir adım geriden. Soru şu ki; makine bizi izlerken iyi fakat samaritan bunu yapınca neden kötü oluyor? Aslında buradaki önemli husus ne için izlendiğinizi düşünmeniz ile ilgili. Şayet aileniz sizi uyurken izlerse bundan huzur duyarsınız ama camdan girmiş tanımadığınız birinin aynı şeyi yapması korkunç bir deneyim olabilir. Makineye güveniyor ve samaritan’ın amacının insanlığı insanlıktan çıkarmak olduğuna inanmış olabilirsiniz. Şimdi aynı soruyu sizi izlemek için her şeyi yapan devletler ve şirketler için sormalısınız. Onları aileniz kadar sevip inanıyor musunuz yoksa pencerenizi levye ile kanırtan bir yabancıdan farksızlar mı? Bu sorunun da cevabı çok tartışmalı değil. Sonuçta bir düzeltme yapılmaya karar verildiğinde gürültünün alında kalmak için ne kadar kendinizden fedakarlık edebilirsiniz?

Every leader who ever preached peace did so guarded by armed men. One thing we can agree on: Kill a few people at random, nothing changes. But kill the right people… Greer

İşte bu noktada yazının başlığının göstermek istediği yere varıyoruz. Mesele bir makinenin varlığı veya niyeti değil mesele insanların insan olabilmek için ihtiyaç duydukları gürültü. Şayet her şeyi kaydetmeye, izlemeye devam edersek nasıl değil ne zaman birinin bunları kötüye kullanacağı mesele olacaktır. Güç yozlaştırır ve inanın böyle bir güç, tanrı olmasa bile minik bir Laplas Şeytanı olarak herkesi yoldan çıkarabilir. İnsanca özgür şekilde yaşamak için hayatınızı ne kadar rastgele kılabilirsiniz veya ne kadar benliğinizi kaybedip topluluğa karışabilirsiniz? Bunu yaptığınızda gerçekten özgür olmuş olur musunuz yoksa yine sizi izleyenin istediği mi gerçekleşir? Gerçeklik şu ki bugün dahi dediğimiz koşullarda yaşıyoruz. Aynı algoritmalar size herkesin izlediği şeyleri izletiyor, okutuyor, düşündürüyor. Aynı şirketler size aynı kıyafetleri giydirip, aynı arzuları aşılıyor. Aynı devletler güvenlik ve düzen diye her şeyi kaydedip, takip edip düzene sokuyor. Bu kalıpların dışındaysanız, mesela bir cep telefonu kullanmıyorsanız, kendinizi sadece erkek veya kadın olarak tanımlamıyorsanız, beklenmedik şeylerle ilgileniyorsanız sürekli sinyal verip durursunuz. Sinyalin bekçisi de sürekli olarak size “hayırdır birader, ne iş?” diye sormadan durmaz. Soru çizgiyi toplumsal olarak nerede çekeceğimizde.

No one will question Samaritan because no one will ever know when it has acted. Samaritan has watched this world for a year. It settled on a list of corrections. Corrections that were long overdue. Most of humanity is docile, pliant. It’s only ever a few hundred people who create all of the problems. Samaritan has identified them: The disruptors, the outliers who have problem with authority. And then there’s the disloyal, the grit in the gears. Greer